Bu makale, Türk ve İngiliz tahkim hukuku kapsamında tahkime elverişlilik ve tahkim anlaşmalarının ayrılabilirliği ilkesinin kapsamlı ve karşılaştırmalı bir incelemesini ortaya koymaktadır. Tahkim, dava yoluna bir alternatif olarak uluslararası alanda önem kazanmış olup, yargı sistemleri arasındaki nüansların anlaşılmasını gerekli kılmaktadır. Çalışma, tahkime elverişlilik ve ayrılabilirlik ilkesinin temel kavramlarını açıklayarak başlamaktadır. Ardından hem Türkiye hem de İngiltere'de tahkimin tarihsel gelişimini ve mevcut yasal çerçevelerini incelemektedir. Makale, titiz bir karşılaştırma yoluyla, her iki yargı alanının bu ilkelere yaklaşımındaki dikkate değer benzerlik ve farklılıkların altını çizmektedir. Bu farklılıklar, bu ülkelerden tarafların dahil olduğu uluslararası tahkim için önemli sonuçlar doğurmaktadır. Araştırma ayrıca her iki hukuk sistemindeki mevcut zorlukları vurgulamakta ve gelecekteki eğilimleri öngörmektedir. Bu çalışmanın bulguları sadece akademik söyleme katkıda bulunmakla kalmayıp, aynı zamanda sınır ötesi uyuşmazlıkların karmaşık dünyasında gezinen uygulayıcılar için de içgörüler sunmaktadır.
This article undertakes a comprehensive comparative analysis of arbitrability and the principle of separability of arbitration agreements under Turkish and English arbitration law. Arbitration, as an alternative to traditional litigation, has gained international prominence, making an understanding of its nuances across jurisdictions essential. The study begins by elucidating the foundational concepts of arbitrability and the principle of separability. It then delves into the historical development and current legal frameworks of arbitration in both Turkey and England. Through a meticulous comparison, the article underscores the notable similarities and differences in how both jurisdictions approach these principles. These variations have significant implications for international arbitration involving parties from these nations. The research also highlights prevailing challenges and anticipates future trends in both legal systems. The findings of this study not only contribute to academic discourse but also offer insights for practitioners navigating the complex realm of cross-border disputes.